MUSTAFA ÇAĞAN HATAPÇI

Edebiyat 2. dönem ödevi (servet-i Fünun Dönemi

 

Arkadaşlar 7 eserin hepsi burada daha kolay bulmak için ctrl+f yaparak

bulabilirsiniz...

Mai ve Siyah Romanı Özeti, Konusu, Şahıs Kadrosu, Olay Örgüsü, Tahlili

 

Mai ve Siyah Romanı Konusu

 

 

Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta iken babasını kaybetmesi, bunun sonucunda hayal kırıklığı yaşaması ve çevresindekilerle beraber verdiği hayat mücadelesini anlatmaktadır. 

Mai ve Siyah Romanı Ana Fikri

 

İnsan, hayat mücadelesini asla bırakmamalı, hayalleri ile gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır.

Mai ve Siyah Romanı Geniş Özeti

 

Ahmet Cemil,babasının ölümünden sonra,binbir güçlükle okulu bitirir ve kız kardeşini ve annesini beslemek için çalışmak zorunda kalır.Bunun için elinden fazla birşey de gelmemektedir.Çünkü yabancı dil bilmekten başka bildiği birşey yoktur.Ona kalsa,bütün çalışmalarını şiir üzerinde toplamayı;edebiyatımıza bir başka yön vermeyi ister. Ancak hayat mücadelesi onu çok genç yaşta karşılar.

Ali Şekip ,Hüseyin Nazmi gibi arkadaşlarıyla başlıca tartışma konusu budur zaten. Raci gibi kendisini kıskanan,arkasından dedikodular yaratan birine rağmen şiirde birşeyler yapacağına inanır . Bir yandan , Ahmet Cemil ,bu sarı , uzun saçlı, mavi gözlü ,kalem parmaklı genç, Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’yı sever.Tek kaygısı onunla evlenmek,ona layık bir yuva kurabilmektir.Fakat bu mümkün olabilir mi? Olabilecek mi? Hep bunu hayal eder.

 

Okulu bitirdikten sonra ,zavallı genç çok sıkıntılı günler geçirir.Evlerine gittiğin öğrencilerin şımarıklıklarına katlanmak zorunda kalır.Ekmeğini kazanır ama, neler pahasına!(cemalaksoy.org) Böylelerinden para kabul etmeğe mecbur kalmak ona pek ağır gelir . Başka çare de yoktur. Pek dayanamaz hale gelince , bu sefer kitapçılara polis romanları tercüme etmeye kalkar. O çağlarda pek sayılı olan bu kitapçılar  da onun derisini yüzerler.Geceler boyu göz nuru dökerek yaptığı anlamsız tercümelere hiç denecek kadar az para verirler. Ne öyle eserleri tercüme etmek ister , ne de parasını üzüle üzüle almaya razı olur.

mai ve siyah

 

Ahmet Cemil, günün birinde “Mirat-I Şuun” adlı gazetede çalışmaya başlar. Hayatı az çok düzene girer. Hatta ,gazete sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Ahmet Cemil’in kız kardeşi İkbal’le evlenir. O zaman Süleymaniye’de eski bir evde oturan Ahmet Cemil, kız kardeşini mutlu görmek hevesiyle güzel bir düğün yapar. Ama bu evlilik, o zamanın  evlenme şartları yüzünden başarılı olmaz. Evlenenler daha önce birbirlerini tanımadıkları için bağdaşamazlar. Vehbi Efendi çok kaba, durmadan içen , küstah bir kimsedir. Öyle alçak bir heriftir ki, karısı hamile olduğu sıralarda beslemelerini okşayarak onlarla gönül eğlendirir. Ahmet Cemil bu adiliklere dayanamaz .Gülle dokunmaya kıyamadığı biricik kız kardeşinin hırpalanmasına, hatta dövülmesine razı olmaz. Bir gece, Vehbi, İkbal’I öyle hırpalar, durumunu düşünmeden öyle bir tekme atar  ki zavallı kadın çocuğunu düşürür. Ahmet Cemil, çıldırmış bir halde, arkadaşı Ali Şekip’in dükkanına kendini atar. Ali Şekip’e anasınden aldığı küpeleri, yüzükleri emniyet sandığına rehin etmekte kendisine yardım için gitmiştir. Kız kardeşini ölümden kurtarmak gerekmektedir.Hiçbir önlem zavallı İkbal’i ölümün pençesinden kurtaramaz.

 

Hüseyin Nazmi, uzakça bir görevle dış işlerine tayin edilmiştir. Memmundur. Ahmet Cemil, bir gün onu ziyarete gider. Bir aya kadar memleketten ayrılacak olan Hüseyin Nazmi, sevineceğini sanarak Ahmet Cemil’e başka bir haber daha verir. Lamia’yı evlendiriyorlardır.O zaman  Ahmet Cemil Lamia’ya ait tek tük hatıra kırıntılarını bir daha yaşar. Bunlar, Lamia’nın çocukluğu ile ilgilidir. Zihninde, kızı, ailesinin ısrarıyla evlenmeyi kabul etmiştir diye tasarlar.Bir an sevgisini itiraf etmeyi düşünür.Ama yoksulluğu, işşizliği aklına gelince bir yuva kuramayacağını kabullenir. Bundan da vazgeçer.

 

Önce kardeşi, sonra Lamia… Geriye ne kalmıştır?Eseri mi?Genç adam,bütün ömrürünü koyduğu şiirlerini bir an bile duraklamadan ocağa atıp yakar. Yaşamı gözlerinde yaşlar,ağzında acı bir lezzetle seyreder.  O esrin bir anlamı kalmamıştır artık.

 

Madem ki Hüseyin Nazmi gidiyor, o da gidecektir. Bir gün Taksim bahçesinde oturuken ileriye ait tasarlarını, tasarladıklarını hatırlar. Şimdi o da Anadolu’da bir görev alıp gidecektir işte. Kendisine kırgınlıktan başka birşey sağlamayan  bu İstanbul’dan kaçacaktır. Kararını yerine getirir. Dertli anasını alarak bir vapura biner. Gece karanlığında, son defa İstanbulu, Cihangiri seyreder. Deniz karanlık, gece karanlıktır. Vaktiyle Tepe başında, gece, gözlerine bir elmas yağmuru gibi görünen ışıklar sanki sönmüştü. Şimdi her taraf simsiyahtı. Oda,güneşten, hayatın biçareliğiyle alay eden ışıktan kaçarak,sonsuz bir yoklukta mutlu ve rahat, yuvarlanıp gidecektir.

Mai ve Siyah Romanı Şahıs Kadrosu, Olay Örgüsü, Genel Değerlendirmesi

 

AHMET CEMİLBaşarılı bir lise hayatı sürerken,son sınıfta babasını kaybeder ve hayat mücadelesine çok erken başlar.Amacı şiire başka bir yön vermek iken babasının ölümü herşeyi alt üst eder.Hayalleri olan bir gençtir.Babasının ardından kızkardeşi İkbal’in ölümü,son olarak da yakın dostu olan Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşi Lamia’nın evlenmesiyle tüm hayalleri yıkılır.

 

HÜSEYİN NAZMİ:Ahmet Cemil’in en yakın dostudur.O da Ahmet Cemil gibi  şiire düşkündür.Lamia'nın ağabeyidir.

 

İKBALAhmet Cemil’in kızkardeşidir.Özellikle babasının ölümünden sonra annesine ve ağabeyine bağlılığı artmıştır.

 

LAMİA: Hüseyin Nazmi’nin kızkardeşidir.Güzel ve alımlı bir genç kızdır.Ahmet cemil’in kendisine olan aşkından hebersizdir.

Mai ve Siyah romanı 328 sayfadan oluşmaktadır. Haliy Ziya Uşaklıgil'in Batı tekniğine uygun olarak yazdığı başarılı romanlarındandır. Eserin dili ağır ve sanatlıdır. Servet-i Fünun Döneminde yazılan eserlerin dili ağırdır. Hayat şartlarının zor olduğu bir dönemde yazılan eser, insanın maddi durumunun hayatına etkisini gerçekçi bir bakış açısıyla ortaya koymaktadır.

                                                                                                                                       Kaynak:
cemalaksoy.org
*
********************************************************************************************************
*********************************************************************************************************
*********************************************************************************************************

AŞK-I MEMNU – 

 

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

 

1.KİTABIN KONUSU    :

Toplumun uzun yapısına aykırı bir nitelik göstermek.


2.KİTABIN ÖZETİ  :

    Firdevs Hanım’la kızları, İstanbul’ un tanınmış ailelerinden ve Göksu eğlenti yarinin sürekli ziyaretcileri arasında bulunmaktadırlar. Bir sandal gezintileride, Adnan bey’ in sandalı, onlarınkine dokunurcasına yakın geçer.adnan Bey, iki çocuklu bir dul adamdır, ama Firdevs Hanım’ ın küçük kızı Bihter’ le evlenmek istemektedir. Peyker ise zaten evlidir.

    Firdevs Hanım, aralarındaki yaş farkını hesaba katmaksızın kızını Adnan Bey’ e verir. Nitekim bu yaş farkına rağmen, evlilikleri, gayet düzgün, hayatları derli topludur. Adnan Bey’ in kızı Nihal, son derece duygulu bir kızdır. Üvey annesine yaklaşmak isterse de anlaşamayacaklarını görür, kendi alemine çekilir. İnce, zeki, anlayışlı bir çacuktur. Hayatın güçlüklerini şimdiden sezmiştir. Nihal’ le kardeş çocuğu olan bir de Behlül vardır. Behlül’ ü Nihal’ le evlendirmek isterler. Nihal buna içten içe sevinir.onun sık sık ziyaretlerini elbette anlamıştır.. geçekteyse Behlül’ ün ziyaretleri Nihal için değildir. O, çapkın yaratılışlı, bir dalda duramayan bir insandır.Firdevs Hanım’ ın büyük kızı Peyker’ e karşı içinde bir yakınlık duymaktadır. Kadını tuzağına düşürmekte gecikmez. Bir kısım kadınların cürete karşı asla dayamayacaklarını denemeleriyle bilmektedir.

    Bir gün Bihter, Behlül’ e şekerleme ısmarlar. Almak için de genç adamın doasına gider. Oda loştur. Vakit akşamdır. Biraz konurlar. Kadın odasından çıkacağı sırada Behlül birdenbire yengesini içeri çağırır. Kendisine duygularını anlatır. O, asıl Bihter’ i sevmektir. Ama Bihter, Behlül’ ü, Göksu’ da Peyker’ in ensesine eğilmiş, onu öperken görmüştür. Bu sahneyi hatırladıkça genç adamın sevgisini reddeder ona inanmaz. Buna karşılık, öteki , şeytanca bir buluşla, hayatının yalnızlığını körpe kadına anlatır. Onu baştan çıkarmak içi,n elinden geleni yapar, zayıf anlarından faydalanır ve sonunda bu işi başarır.

  aşk-ı memnu  Bihter’ le Behlül’ ün  sevişmeleri türlü tehlike içinde sürüp gider. Ta, delikanlının Nihal’ le evlenmesi yeniden ortaya atılıncaya kadar.

    Nihal’ i seven biri daha vardır: beşir. Beşir, evde büyütülmüş bir zenci çocuğudur. O da, bütün duygularıyla bu sarışın, ince kıza hayrandır. Ona karşı sevgisi yüzünden verem olmuştur. Kışta kıyamette,soğuk, sıcak demeden Nihal’ in peşini bırakmaz. Bir köpek bağlılığıyla bakar, hizmetine koşar. Gizli sevgisi bir yandan, Nihal’ in Behlül’ le evleneceğini duyduğu andan itibaren dayanılmaz duruma gelen kıskançlık sonunda Bekir’ i yere serer.

    Bir gün Nihal, kötü bir raslantı sonucu üvey annesinin gizli macerasını öğrenir. Bihter’ in nefti çarşafını giymiş, prova yapmaya kalkmıştır. Bunu fark edemeyen Behlül, Nihal’ i Bihter sanarak bir söz söylemiştir. Nihal bu iz üzerinden yürür ve işin iç yüzünü öğrenir. Bir akşam, merdiven başında, Bihter’ le Behlül’ ün bir konuşmasını gizlice dinlerken, işittiklerine ince ruhu, sağlıksız vücudu dayanamaz, düşer bayılır. Böylece öğrendiklerini de açığa vurmuş olur.

    Bihter Nihal’le Behlül’ün evlendirilmesine engel olmak istemektedir. Çünkü o da Behlül’ ü şiddetle kıskanmaya başlamıştır. Tecrübesiz vücudunun bütün gücüyle sevdiği adamı elinden kaçırmak istemez.

    Bu çarpışık durum, kendiliğinden çözülür. Nihal, uğradığı sarsıntının etkisinden kurtulamadığı için o bayıldığı akşam yatağa düşmüştür. Onu yatakta, kendinden geçmiş bir halde yatakta gören Beşir, dayanamaz, uzun zamandan beri sezdiklerini, gördüklerini, duyduklarını, Nihal’ in yatağı başında, Adnan Bey’ e birer birer sayar, döker. Karısının kendisini aldattığını öğrenen zavallı adam deliye döner. Doğru Bihter’ i aramaya koyulur.

    Bihter artık kendisi için çıkar yol kalmadığını, ne yaparsa yapsın hayatını, mutluluğunu kurtaramayacağına karar vermiştir. Bir kere kocasına dönmesi mümkün değildir. Onuruyla oynadığı bir insanın artık yüzüne bakamaz. Öte yandan Behlül ise, kendisinden hevesini alıncaer geç onu affedecek olan Nihal’ e dönecektir. Bu durumda kendisi nasıl yaşayabilir? Kocasının karşısına çıkmamak için odasına kapanır. Elinnde mini mini bir tabancayla, o genç yaşında ölümü düşünür. Buna nasıl katlanacaktır? Lakin Adnan Bey gelmiş, kapıya dayanmıştır. Bihter için iki yolu vardır ya nursuz bir hayata razı olmak veya olmamak…

    Razı olmayacaktır. Adeta başka biri, bileğini büker, elindeki zarif, mini mini oyuncağa benzeyen tabancasının simsiyah küçücük ağzı, ona döner, Bihter intihar eder.

    Bihter’ in intiharından bir süre sonra, Nihal iyileşir. Behlül insan içine çıkmaya yüzü kalmadığı için kaçıp gitmiştir. Bu acı hayat tecrübesinden sonra baba kız, artık birbirleri için, evet, yalnız birbirleri için yaşamaya karar verirler.

 

3.      KİTABIN ANAFİKRİ:

Aşkı- Memnu, insanların hayatını sürdüreceği insanı iyi seçmeli ve sadece maddi yönünü düşünüp bir insanla evlenmemeli olduğunu dile getirmektedir.

 

4.      KİTAPDAKİ ŞAHISLARIN VE OLAYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Firdevs Hanım: İstanbul’un tanınmış ailelerinden ve Göksu eğlenti yerlerinin sürekli ziyaretçileri arasında bulunan ve iki çocuk annesi olan bir hanım.

Adnan Bey      : İki çocuklu dul bir adamdır ve sandal gezintileri düzenlemektedir.

Nihal                : Adnan Bey’in kızı olup, bekardır. Aynı zamanda da çok duygulu bir yapıya sahiptir.

Peyker             : Firdevs Hanım’ın büyük kızıdır. Aynı zamanda da evlidir.

Beşir               :  Evde büyütülmüş zenci çocuğudur. Bütün duygularıyla Nihal’a hayrandır.

 

5.  HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitap dramatik bir aile yapısını gözler önüne sermektedir. Konusu çok açık ve anlaşılır biçimde yazılmıştır.Yabancı kelimelere neredeyse rastlamak mümkün değildir.

                                                                                                               Kaynak:www.edebiyatögretmeni.net
********************************************************************************************
********************************************************************************************
********************************************************************************************
KİTABIN ADIŞIPSEVDİ
KİTABIN YAZARI: 
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
 (maddeler halinde tıklayınız)
YAYINEVİ VE ADRESİ: İstanbul Hilmi Kitabevi
BASIM YILI: 1946
 
ŞIPSEVDİ HAKKINDA GENEL BİLGİ:
 
 

 
Hüseyin Rahmi’nin Şıpsevdi romanının genel özelliklerinden bahsetmek gerekirse eser,yayınlanan dokuzuncu romanıdır ve Türk edebiyatının köşe taşı niteliğindeki romanlarından biri olarak kabul edilir. Bu eser, Gürpınar’ın roman sanatına dair hünerlerini sergilediği başyapıtıdır. 1901’de başlanmasına rağmen, sansürün etkisiyle 1908 yılında tamamlanabilen eserde, yazarın toplum için problem olduğunu düşündüğü temaları ele aldığı görülür. Tanzimat yıllarından beri Osmanlı-Türk toplumunun en temel problemi haline gelen Batılılama (alafrangalama) kavramı, Ş ıpsevdi’de yan temalarla zenginleştirilerek ayrıntılı bir biçimde işlenir. Batılılaşma kavramı, Batı’yı gerçek mahiyetiyle tanımayarak alafranga züppe tipine dönüşen roman kahramanı Meftun Bey etrafında işlenir. Romanda yanlış Batılılama sorunu, Doğu-Batı çatışması ekseninde alafranga ve geleneksel zihniyetleri temsil eden bireylerin çatışması esasına dayalı bir yapı düzleminde ele alınır. Eser, yazarın ilk romanı olan Ayine Ş ık’ın detaylandırılmış  ekli olarak İkdam gazetesinde Alafranga adıyla yayımlanmaya başlar.

 
1-KONUSU: Paris`ten döndükten sonraki hayata bakış açısı değişmiş, batının hayat tarzına özenmiş ve gözünü para hırsı bürümüş olan Meftun ve ailesi içinde meydana gelen olaylar anlatılmaktadır.
 
2.ÖZETİ: (EN DOĞRU ÖZETİ)
 
Meftun Bey okumak için gittiği Paris'te yıllarca kalır, okumaz.Fransa dönüşü Erenköy'deki babadan kalma köşkünde alafranga(Batılı yaşam tarzı) bir hayat sürme hevesine kapılır.Komşusu Kasım Efendi çok zengin ; fakat çok cimri aynı zamanda çok bağnaz bir adamdır.Sürmek istediği hayatı uygulayabilmek için çok paraya ihtiyacı olan Meftun,  Kasım Efendinin görgüsüz ve bağnaz kızı Edibe ile evlenmeyi tasarlar.Bu evliliğe Kasım Efendinin razı olmayacağını bildiği için cimri adamı para ile avlamayı planlar ve kendisine piyangodan büyük ikramiye çıktığı söylentisini yayar.Kasım Efendi "beş yüz lira" başlık parası alarak kızını verir.Meftun'un kızkardeşi Lebibeyi de Kasım Efendinin oğlu Mahir alır.Cimri ihtiyar kızının ve oğlunun bakımını Meftun'a yükler.Boğazına kadar borca giren Meftun , kayınbiraderi Mahir'i kandırarak ona Kasım Efendinin mührünü ve kasadaki parayı ve Balıkpazarı'ndaki bir hanın senedini çaldırtır ; iki bin lira borç karşılığında hanı ipotek ettirir.
 
ŞAHIS KADROSU VE KİŞİLERİN ÖZELLİKLERİ:
 
Meftun: Alafrangalığın aşırı etkisinde kalmış. Bu konudaki bilgileri de hep kitaplardan kaynaklanıyor. Taklitçi ve sahte fikirlere sahip. Parayı çok seviyor. Onu ilk önce züppe, Batıyı her davranışına kaynak yapmış bir kişi olarak tanıyoruz. Sonra para hırsı onu sahtekar, bencil bir kişiliğe sokuyor. Sonunda yenilince de kaçıyor.
 
Raci: Ağabeyi gibi alafrangalığa meraklı değil. Dürüst bir kişi çıkarcı değil. Türk görgü ve ahlak kurallarına bağlı.
 
Şeküre Hanım: Yaşı ellinin üstünde, çok konuşkan, dalgın dedikoducu, Meftun`un hareketlerine kızan ve arkasından atıp tutan bir kişi.
 
Lebibe: Hassaslığı nedeniyle suçlamalara dayanamayan duygusal ve çekingen biri.
 
Rabia: Başlangıçta asi, terbiyeden yoksun görgüsüz bir kişi olarak görünüyor. Sonra duygusal, çabuk kapılan, kararsız, zavallı biri olarak beliriyor. Romanın sonunda ise karamsar, içine kapanık bir kişiliğe bürünüyor.
 
Edibe: Kendisine söylenen her şeye inanan bir kişi. Duygularını açığa çıkarmak istemiyor. Çekingen ve kendisini küçük görüyor.
 
Vesile Hanım: Dedikoducu, çocuklarını ve kendisini yaz kış besledikleri halde Lütfiye Hanımı kıskanıyor. Menfaatçi  bir insan.
 
Lütfiye Hanım: Oğlu Meftun`un isteklerine pek ayak uydurmasa bile yine de onunla övünen, ailenin bütün kadınları gibi dedikoducu, meraklı bir kişi...
 
Mahir: Aslında dürüst bir kişi. Ama kolay kanan, zayıf bir kişiliği olan, duygularına hakim olamayan bir kimse.
 
Azize Hanım: Dedikoducu, cahil bir kadın. Aklına gelen herşeyi sonunu düşünmeden söylüyor.
 
 
Kasım Efendi: Cimri, kuralcı bir adam. Katı tavırları var. Her şeyden çok paraya önem veriyor. Paraya düşkünlüğü , ailevi duygularını da yok etmiştir.
 
 
ŞIPSEVDİ ROMANININ  DEĞERLENDİRMESİ
Ş ıpsevdi’de alafrangalığı temsil eden bir figür olarak karşımıza çıkan romanın aslî kişisi Meftun Bey, Osmanlı toplumunda Tanzimat’la başlayan “Batılılaşma” sürecinin somut bir örneğidir. Şıpsevdi,her şeyden önce Felatun Bey ve Rakım Efendi romanıyla başlayan; Araba Sevdası, Zehra, Ş ık çizgisiyle devam edip Sözde Kızlar, Mahşer, Kiralık Konak, Sodom ve Gomore gibi romanlarla Cumhuriyet ve sonrasında sürüp giden Batılılaşma sürecimizdeki değişimi, roman düzleminde ele alır. Berna Moran,
Tanzimat’tan balayarak Cumhuriyet yıllarına kadar devam eden Batılılama sürecinde, alafranga tipindeki değişimi Meftun Bey tipine referans vererek açıklar. Moran, Tanzimat döneminde, atadan kalan mirası lüks eğlence mekânlarında yabancı metreslerle tüketmeye dayalı bir yanlış Batılılık anlayışı olduğunu ve bu dönemdeki Batılılaşma anlayışının para tüketimine dayalı olduğunu söyler. Buna paralel olarak Batılılamayı, Batının üstün hale gelmesini sağlayan zihniyetine nüfuz etmekte aramayan, bunu sadece şekil ve eğlencede gören; saf, budala ve zararları kendilerini tüketen Tanzimat mirasyedisinin bir
örneğinin de Meftun Bey olduğunu vurgular. Moran’a göre Meftun Bey, önceki dönemin alafranga züppelerine nispetle züğürttür; fakat alafranga yaiam tarzının parayla mümkün olabileceğini bilir ve bunun yollarını aratırır. İş te tam da bu noktada Meftun Bey, kendi kültürüne has bütün ahlâkî değerlere sırt çevirip onları hiçe sayar ve Makyavelist bir tavır sergileyip sadece Kasım Efendi’den gerekli parayı ele geçirmeye odaklanır. Meftun Bey bu süreçte, ailesindeki bütün gayri meşru ilişkilere göz yumar, hatta çıkarı doğrultusunda bunları destekler. Eniştesini gayri meşru ilişkiye sevk ederek, babasından para ve
senet çalma boyutuna kadar işi götürür. Meftun Bey’in kendi toplumunun değerlerine karşı sınır tanımaz 
bu tavrı, kendinden önceki alafranga tiplerde bulunmayan bir özelliktir.
                                                                                                           Kaynak:
http://www.edebiyatfatihi.net/
**************************************************************************************************************************************************
**********************************************************************************************************************************************
***********************************************************************************************************************************************
  KİTABIN     ADI                      :
KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR İZDİVAÇ
  KİTABIN     YAZARI                :
Hüseyin Rahmi GÜRPINAR
  YAYIN  EVİ  ADRESİ               :
İnkılap Kitabevi
  BASIM  YILI                           :
1968
 

 
KİTABIN KONUSU  :KUYRUKLU BİR YILDIZIN DÜNYAYA ÇARPACAĞI HABERİ VE KADIN İLE ERKEKARASINDA OLAN ÇATIŞMALAR VE DOĞAN BÜYÜK BİR AŞK ANLATILIYOR.

 EN DOĞRU ÖZETİ:
 
Babasından yüklü bir servet kalan İrfan Galip, Aksaray'da oturmaktadır.Okuduğu kitaplardaki Batı'ya ait düşünceleri çevresindeki insanlara uygulamaya çalışmaktadır.Fakat etrafındaki cahil halk, onu anlayamamaktadır.Ailesinden ve Türk kızlarından şikayet eder, durur.Kendisine uygun seviyeli bir Türk kızının olmadığını düşünerek evlilik konusunda karamsarlığa kapılır.Halley Kuyruklu Yıldızı'nın Dünya'ya çarpacağı söylentilerini gazetelerden İrfan Galip de takip etmektedir.İrfan Galip, kendisinin çok bilgili olduğunu düşündüğü için bu konuda halkı bilgilendirmek zorunda olduğunu düşünür.Panik ve korku içindeki mahalle kadınlarını toplar, onlara bir konuşma yapar.Aslında asıl amacı geçmişte türlü nedenlerle onu küçük düşüren kadın milleti ile alay etmektir.Ancak bu toplantıdan sonra aradığı kızı bulur.Halley Kuyruklu Yıldızının geçtiği gece dünya, mutlu bir evliliğe şahit olur.
 

 
 
ŞAHIS KADROSU VE ÖZELLİKLERİ:

İRFAN GALİP : Batı tahsili görmüş, yaratıcı zekasını iyi kullanan insanları çok rahat etkileyebilen tuhaf ,yakışıklı bir gençtir.

LÜTFİYE : İrfan’ın evlendiği ,zeki ve güzel ,iyi bir eğitim almış hanımefendidir.

EV HALKI :Cahil, herşeye çok rahat inanabilen sevdiklerine yürekten bağlı olan kişiler.

ESNAF : Her duyduğuna çok çabuk inan ,araştırmayı sevmeyen cahil insanlar.
 

 
KİŞİSEL DEĞERLENDİRMESİ:Bu bölüm kitaplarvenotlar
 
 blogundan alınmıştır.
Uzun zamandır klasiklerimizden okumamıştım. Hüseyin Rahmi'yi de çok beğendiğimden ilk bu kitabı okudum.

Hüseyin Rahmi'nin her zamanki mizahi anlatımı ile oldukça zevkle okunan bir kitap. Hüseyin Rahmi dönemindeki edebi akımın tersine her eserinde halkın seviyesine inip, edebiyatı toplumu geliştirmek için kullanmıştır. Bu yüzden hep bir sempatim vardır kendisine.

Kitap 1910 yılında Halley kuyruklu yıldızının Dünya'nın yakınından geçmesi ve bunun Türk toplumunda yarattığı etkiyi iğneleyerek ve sık sık da güldürerek anlatmış. Ve bu sırada gelişip evliliğe uzanan bir aşkı da konu edinmiş.

Hüseyin Rahmi'nin mizah anlayışı gerçekten harikaymış. Günümüze baktığımda genellikle argo ve küfür içeren kelime ve kelime oyunlarıyla mizah yapılıyor. Ama o hayatı en içten ve gerçekçi yönleriyle hiçbir argo içermeden güldürmeyi başarabilmiş. 

Yazar yine sayfalarca bilgi vermiş. Kuyruklu yıldızın Dünya'ya çarpmayacağını, bunların asılsız dedikodular olduğunu anlatmış. Ama bizim insanımız her şeyi abarttığı gibi kuyruklu yıldızın kıyamet olduğunu bile düşünmüş. Yazarın amacı edebiyat yapmaktan çok toplumun aksayan yönlerini dile getirip düzeltmeye çalışmak yani. Gayet de güzel yapmış zamanında

Genel olarak ben çok beğendim bu kitabı. Hüseyin Rahmi'nin her kitabı ayrı bir güzellikte zaten. Osmanlı'nın son dönemlerinde toplumun yapısını, yaşantısını anlayabilmek için eserleri okunmalı.

Arka Kapak
Kuyruklu Yıldız Altında Bir Evlenme'de 1910 Halley kuyruklu yıldızının dünyaya yaklaşmasıyla, bu olayın İstanbul'da yarattığı heyecanı anlatır. 
Yazar bu olayı eğlendirici bir anlatımla, verirken, bilimin ve düşüncenin savunmasını da yapmaktadır.
               
  Kaynak(yazmaktan sıkıldım ama yapacak bişey yok kaynak olmassa sıkıntı çıkarırlar falan gerek yok.) :http://www.edebiyatfatihi.net/
*************************************************************************************************************************************************
*************************************************************************************************************************************************
*************************************************************************************************************************************************

 

KİTABIN  ADI   :KIRIK HAYATLAR

 

KİTABIN YAZARI   :Halid Ziya UŞAKLIGİL

 

YAYIN EVİ :İnkilâp Kitap Evi

 

BASIM YILI :1989

 

1.KİTABIN KONUSU

            Kitaptaki olaylar Osmanlı’nın son döneminde geçmektedir.Osmanlı’nın son döneminde Türk halkında batıya karşı körü körüne bir özenti oluşur.Batıdan alınması gereken teknoloji, ilim, bilim değilde; bizim yaşantımıza ters düşen kültürü taklit edilir.Özellikle İstanbul’da zengin diye nitelendirilen ve kendilerini halkdan daha üstün gören bir gurup, kendilerine batıda yapılan çılgın eğlenceleri örnek alıp, hemen her yerde görgüsüzce eğlenmeye çalışıyorlardı.Bu durum özellikle Türk aile yapısına aykırıydı ve bunun sonucu olarak bu tabakada aile bağları iyice zayıflamış hatta kopmuştu.Çirkeflik başını almış gidiyordu. Eşler birbirine sadık kalmıyor, hatta eşini aldatmak,  ailesine bağlı kalmamak bir başarı olarak görülüyordu.Kitap o günün  bu acı tablosunu çok güzel bir şekilde anlatıyor.

 

2.KİTABIN ÖZETİ

            Ömer Behiç yıllardır hayalindeki eve nihayet kavuşmuştu.Yatılı okulda okuduğu yıllarda hayal ettiği sıcak yuvasın a kavuşmak için çok beklemişti.Bu gün onun en büyük hayaline kavuştuğu gündü.

            Ömer Behiç bir doktordur.Ailesi onun siyasal okuyup önemli bir memur olarak devlet dairesinde çalışmasını istiyordu. Böylece onun hayatını kurtaracağını düşünüyorlardı. Fakat  o ailesinden gizli olarak tıbbiyenin sınavlarına girer ve kazandığı gün gelir, ailesine haber verir.Bundan sonra ailesi de onun seçimini kabul etmek zorunda kalır.Okulda çok başarılı bir öğrencidir. Geçmişinden gelen eziklikten dolayı pek sosyal bir insan değildir.Arkadaşları onu inek diye nitelendirir. Onu sosyal etkinliklere katılmaya ikna edebilen tek kişi vardır.O da arkadaşlarının tabiri ile ‘Piç Bekir’dir.Okulun son senesinde Ömer Behiç Babasını kaybeder.Okul bittikten sonra Fransa’ya master yapmaya gider. Burada iken de annesini kaybeder.Ona artık sahip çıkacak kimse yoktur.Fransa’da fakirlik içinde zorlukla eğitimini devam ettirir.

Kırık HayatlarNihayet Fransa’daki eğitimini bitirip İstanbul’a geri döner.Halası artık onun evlenmesi gerektiğini düşünür ve onun için Vedide’yi istemeye giderler. Ömer Behiç Vedide’yi ilk gördüğü anda ona vurulur.Vedide el değmemiş, ailesi zengin olmasına rağmen İstanbul’un o karmaşık eğlence haytına dalmamış bir kızdır.Bu tanışmanın sonu evlilikle biter.O şimdi hayallerine karısını da eklemiştir.İşte bu gün sekiz yıllık arkadaşı ile ortak hayalleri gerçekleşmiştir.

            Ömer Behiç evinin bir bölümünü de muayenehane  olarak da kullanmaktadır. Burada birçok zengin hastalarını tedavi etmesinin yanında da fakir hastaları da ücretsiz tedavi etmektedir.Bu mutlu günlerinde karısı ilr birlikte etraflarındaki kötü olayları düşünüp, bu olayların kendi ailelerinin başına gelmemesi için de dua etmektedirler.irler.

            Ömer Behiç bir gün yolda eski bir arkadaşına rastlar.Bu doktor arkadaşı İstanbul sosyetesinde çaplıkınlıkları ile ünlü ve bundan büyük gurur duyan bir şahıstır.Tabiki bu Piç Bekir’den başkası değildir.Karşılaştıkları günden itibaren Bekir Servet ile sık sık görüşmeye başlarlar.Bekir ona hovardalıklarını anlattıkça Ömer Behiç ona çok acımaktadır.Son zamanlarda Bekir Servet İstanbul’da zenginliği ile ve çapkınlığı ile tanınan bir ailenin uçarı kızı olan Nebile ile aşk yaşamaktadır.Bir gün Bekir Servet, Ömer Behiç’e bir hastasını bakması için daha doğrusu ondan görüş almak için rica eder.Gittikleri ev Nebile’nin evidir.Nebile rahat tavırları ile Ömer Behiç’I oldukça şaşırtmıştır.Bekir Servet ile Nebile onun karşışında Aşk oyunları yapmaktan geri kalmamışlardır.İşleri bitip çıkarken Nebile’nin küçük kardeşi Neyyir ortaya çıkar.Ömer Behiç onu görür görmez içinde fırtınalar kopar, eve geldiğinde hâlâ onu düşünmektedir. Bir süre sonra Neyyir hasta olduğu bahanesi ile Ömer Behiç’i eve çağırır.Kontrol sırasında çok yakınlaşırlar ve Neyyir’in çıplak vücuduna dokunan Ömer Behiç, ona daha da vurulur.Kız ona bir adres verir ve orada buluşmalarında herşeyin daha farklı olacağını söyler.Böylece yasaklı aşk başlar. Bu sırada Bekir Servet Müzzan isimli dul bir kadına aşık olur ve onunla evlenip geçmişine bir sünger çeker.Bu durumda Ömer Behiç yasak aşkını arkadaşı ile dahi paylaşamaz.

            Kara bulutlar ailenin başındadır.Ömer Behiç’in iki lızı vardır.Küçük olan kızlarının eski bir hastalığı tekrar başlar.Çocuk günden güne erir ve doktorlar bir çare bulamazlar.Ömer Behiç’in yasak aşk cephesi de kötü geçmektedir.Neyyir zengin biri ile evlenma hazırlıklarına başlar.Fakat ilişkileri hâlâ sürmektedir.Bu kötü olaylar Ömer Behiç’I harap eder. Neyyir’in etkisi ile ailesini hatta hasta kızını ihmal eder.Karısı ise bu yasak aşktan haberdar olmuştur bile.Aynı evde iki yabancı gibidirler.Küçük kızlar kısa bir süre sonra vefat eder.Vedide iyice kendi iç âlemine dalar.Tüm gün odasına çekilip, namaz kılıp, kur’an okumaya başlar.Bu sırada Neyyir de evlenmiş fakat yasak aşkını hâlâ sürdürmek istemektedir.Ömer Behiç onun her teklifini geri çevirir.Neyyir’in son  mesajında onu son defa olarak görmek isteidği yazmaktadır.Ömer Behiç bunu kabul eder.Fakat onu görünce tekrar bu ilişkinin başlamasından da korkmaktadır.Tam Neyyir’in yalısına giderken karar değiştirip kızının mezarına gider.Yaptığı herşeye pişman olur ve mezarın başında saatlerce ağlar.Acele ile evine geri döner.Hızla Vedide’nin odasına dalar.Vedide her zamanki gibi seccadesinin üstündedir.Çok eskiden olduğu gibi başını melek karısının dizlerine koyup ağlamaya başlar. Vedide ilk önce tepki vermez, daha sonra ise sıcak göz yaşlari Ömer Behiç’in yüzüne damlamaya başlar.Karı-koca birbirlerine sarılıp ağlamaya başlarlar.Ömer Behiç bir şeyi daha yeni farkeder.Vedide’nin simsiyah olan lüle lüle saçaları çoktan ağarmıştır…

 

3.KİTABIN ANA FİKRİ

Kendi kültürüne sahip çıkmayan, diğer toplumları körükörüne taklit eden toplumlar yozlaşmaya ve mutsuz yaşamaya mahkûmdurlar.

 

4.KİTAPTAKİ ŞAHISLARINDEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer Behiç:Kültürlü,birşeyler öğrenme arzusu ile yanan, idealist olmayan bir kişidir.

Vedide:Ailesi için herşeyini feda edebilecek kültürlü, iyi yetişmiş bir annedir.

Bekir Servet:Hayatı günü gününe yaşayan, kadınlara gereken değeri vermeyen, çapkın bir İstanbul beyefendisidir.

Neyyir:Minyon tipli, karşısındakini kendine bağlamayı çok iyi başaran, güzel, fakat Türk  aile toplumuna aykırı bir yaşantısı olan bir genç kızdır.

Nebile:Kardeşine göre biraz daha şişman olan ve kardeşi kadar etkileyici olmayan, yaşantısı kardeşi gibi olan bir genç kızdır.
                                                                                                                   Kaynak:www.edebiyatögretmeni.net
***************************************************************************************************************************************************
***************************************************************************************************************************************************
***************************************************************************************************************************************************

 

 

 

 

 

1. KİTABIN  KONUSU       :     

Süreyya ve onun karısı Suat ve akrabaları olan Necip Bey ile aralarında geçen olayları anlatmaktadır.

  

2.KİTABIN  ÖZETİ              :

  Süreyya ve karısı Suat’ la birlikte babasının evinde oturmaktadır. Ama bu halden memnun değildirler. Babası hem yaşlı, hem dediği dediktir. Onun yüzünden her yaz  bir tane taş ocağına benzeyen köye gelirler ve orada sıkıntıdan patlarlar. Suat bu arada başka olaylardan da sıkılmaktadır. Suat’ ın kardeşi Hacer  akrabası olan Necip Bey’ le gönül eğlendirmektedir. Hacer evli ve eşi de onun için herşeyini verecek nitelikte bir eştir. Daha sonraları Suat ile Süreyya birlikte mutlu bir şekilde yaşayabilmenin yolunu aramışlar ve bulmuşlardır. Suat Hanım gizlice babasından para isteyip eşi için bir yalı kiralar. Kocası bu duruma çok sevinir. Necip de hem dostarı hemde akrabaları  olarak Suat ve Süreyya’ nın yanına gelir. Süreyya için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir. Süreyya bu alışkanlıklarını sürdürürken  Suat  da Necip’le birlikte piyano çalmaktadır. Başbaşa geçen bu uzun yaz tatilinin sonlarında Necip Bey birşeylerin olduğunu, Suat Hanım’a aşık olduğunu anlar. Bu durumdan kurtulmaya çalışsada başarılı olamaz. Sonunda çare olarak onların yanından ayrılmaya  karar verir. Giderkende Suat’ın eldivenlerinden bir tanesini izinsiz olarak hatıra olması için alır.Daha sonraları Necip’in tifoya tutulduğu öğrenilir. Süreyya ve Suat buna çok üzülürler. Tehlike devresi geçince Necip’in yanına giderler. Necip hastalığın etkisiyle sinir yorgunluğu içerisindedir. Hacer Necip’in hastalığı sırasında yanında bulunmuş ve o sıralarda Necip’in kendiden  geçmiş olduğu  zamanda yastığının altından bir bayan eldiveni bulmuştur. Hep birlikte hasta hakkında konuşurlarken Necip’in annesi eldiveni gösterir. Suat kendi eldivenini görünce şok olur ve olayı anlar fakat kimseye  sezdirmez. O sırada Necip’te sapsarı olur utancından ve çaresizliğinden ne yapacağını bilemez.Necip hastalıktan sonraki iyileşme devresini yalıda geçirilmek üzere mecbur edilir. Halbuki O, onlardan kaçmak için uğraşmaktadır. Bir yaz sessiz ve olaysız bir şekilde geçmiştir. Eylül gelince Süreyya konağa gider. Bu gidiş beklenen bir gidiş değildir. Suat bu duruma anlam veremez. Daha gitmeden önce kışı bile beraber geçireceklerini söylemiştir. Ama Süreyya  birşeyleri sezmiş olup, o yüzden gitmiştir.Konağa geri dönülür. Necip artık eskisi kadar yalıya gelmemektedir. Hele Hacer’in davranışları , onların her bakışlarından anlam çıkarmaya çalışan tavrı her ikisini de deliye döndürür. Birbirlerini buldukları anda , ister istemez kaybedeceklerdir. Suat kendisinden kalan , Necip’in aldığı eldivenin diğerini de verir. Bunun sebebi ise artık hayatın Suat için yaşamaya değer bir tarafı kalmamasıdır. O gece konakta yangın çıkar.Herkesi bir telaş ve korku alıp götürür. Canlarını zor kurtarırlar. Ama Suat  ortalıklarda yoktur. Süreyya alevlerin içine doğru Suat diye inlemektedir. Ama cesaret edemez. Necip bir haykırışla içeriye fırlar . Her ikiside çöken tavanın altında can verirler.   

 3.KİTABIN ANA FİKRİ                       :

               Her ikisi de evli olan kişilerin ellerinde olmadan , birarada bulundukları sürede birbirlerine , eşlerinden habersiz yakınkaşmaları ve aralarındaki yasak aşkı anlatmaktadır.  

 4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ  :

         Suat         : Kocası Süreyya ile mutlu bir evlilik sürdürürken Necip Bey’e aşık olur.      Necip       : Akrabaları olan Süreyya ve Suat’ın yanına gelip , Suat’a aşık olan bir adamdır.      Süreyya : Suat’ın kocasıdır. Onun için yelkenle gezmek ve balık tutmak vazgeçilmez bir zevktir.      Hacer       : Suat’ın kardeşi ve Necip ile gönül eğlendiren bir kadındır. 




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol